Yalnızlığına yetişmek için aceleci yürüyüşü
Alnı, kıyamda gökyüzüne, secdede toprağa gülümseyen adam… Cemal Şakar’ı yazdı Mehmet Aycı..
Yazdıkça suskunluğunun dili açılıyor; derinleşiyor, kendileşiyor, evrenin yaprak kımıldamayan uyumuna eşlik
ediyor.
Dilinde, suskunluğunun dilinde mütemadiyen çatlayan tohumlar var. O çatlayan tohumlarla, tohum veren
çiçekleri, son ham meyvesini de olgunlaştıran ağaçları yan yana tutuyor kelimeden konağında.
Sanki insana adlandırma verilmeden, kelime yaratılmadan önceki tazelikle suskunluk da o konağın konuğu…
Rüyasında kendisini hayretten dili tutulmuş görünce, kekeme haliniseyredince irkilip o seyrettiği iki kişiyi,
kendisini ve rüyasındaki kendisini, üçüncü bir kendi olarak sokağın, tarihin, yakın tarihin sokaklarında
dolaştırıp üçüzlüğünden bir tevhide ulaşıyor.
Yazı, bütün giydirilmiş tanımlardan soyunarak bir birleme eylemine dönüşüyor öykülerinde…
Cümlelerinin, anlatım bozukluğu ile mamul cümlelerinin bile, bir köke, bir kıssaya, bir tarihe, tarihlenmeyen,
tarih sayılmayan başka bir tarihe açılmasısanki modern bir öykücü değil de, o zamanlarda dolaşmış, o
zamanları yaşamış birisinin konuşması gibi…
Yürürken adımlarının acele edişi yalnızlığına yetişmek için
Ya da şöyle: Kahramanları bir tekkenin farklı mizaçta, huyu suyu birbirine benzemeyen, ancak aynısofradan
yiyen, aynı çorbaya kaşık sallayan, aynısafta olsalar da, vaktin belirlenmiş saatlerinde aynı dünyanın
merkezine yönelen, birbirleriyle çelişmelerinin çelişme, çatışmalarının çatışma sayılmayacağı, finalde, şeyh
efendinin huzurunda toplanan ve öykü bittikten sonra dağılan, ne kadar dağılsalar bile “nazar”dan ve
“bahçe”den uzaklaşmayan kişiler…
Kendisini aynı anda bütün öykü kahramanlarının yerine koyup yine aynı anda tek olduğunu, biricik olduğunu
kahramanlarının yüzüne söyleyerek “kesrette vahdet” oyununun en özgün sahnelerini yazıyor; sükûtuyla
yazıyor.
Yazdıkça sakalları kırçıllaşıyor. Yazdıkça sarışınlığı, kumrallığı
artıyor.
Cemal Şakar bu, öykücümüz.
Pek çok dergide yazdı…
Bir zamanlar arkadaşlarıyla birlikte “Kayıtlar” mecmuasını çıkardı.
Kayıtlı ve kaygılı…
Alnı, kıyamda gökyüzüne, secdede toprağa gülümseyen adam…
Kalbinin ırmaklara, gözbebeklerinin evrenin her haline, ruhunun
yalımlarının yine ruhunda çıkan rüzgâra, içindekisızıların ırmaklara
gülümsemesi de toprağa gülümsemeye dâhil…
Gönenmiş bir gönlü var. Gönenli oluşu sadece kafa kağıdı kaydı.
Yürürken adımlarının acele edişi yalnızlığına yetişmek için…
Mürekkebin azizliğine inananlardan…
Öykü kitapları haricinde öyküye ve yazıya dair yazdıkları da dikkate değer…
Yüzü hayal perdesi… Böyle biliriz.