“Yahya Kemal şaheserlerle dolu mutantan bir geçmişin ağır yüküyle geleceğin belirsizliği, kararsızlığı karşısında şaşakalmış biridir. Onun 1071 yılında başlayan yürüyüşten doğan vatan duygusunu; Bizans’ın viraneleri üzerinde yükselen İstanbul’daki Türk-İslam medeniyetinin şaheserleri vurgusunu ve fethe yüklediği geniş anlamları hatırlarsak; yeni gelinen noktada garplılaşmak, yenileşmek zorunluluğu karşısında nasıl da sıkışıp kaldığını daha iyi anlayabiliriz.”
“Bazı kitaplar vardır ki, onları bir türlü ele alamazsınız; aranızda tuhaf bir yabancılık vardır; ürpertici bir mesafe. Elbette bu durum yazarın bile isteye yaptığı bir şeydir. Öncelikle okurun bildik kalıplarını kırmak ister, yeni bir şeyle yüz yüze olduğunu hemen hissettirir.”