Terlik: i.(ter’den ter+lik) [Kelime Arapça ve Rusça’ya, ayrıca Balkan dillerine de geçmiştir]. Evde giyilen, hafif, genellikle arkalıksız ayakkabıdır. Rahat, yünden, yumuşak bir terlik giyin (Ömer Seyfeddin). Terliklerini sürüye sürüye uzaklaştı (Mahmut Yesâri). Bir sırrı...
Eşkıya Recep’i ben öldürdüm. Cesur, gözü kara, mangal yürekli filan olduğumdan değil, bir anlık bir şey, nasıl olduysa gözüm karardı, beynim durdu, aklım kamaştı. Öyle işte! Günlerdir yağmur aralıksız yağıyordu. Önceleri karları eritir diye sevinmiştik. Eritti de. Ama sonra...
Başka bir dilin içinde yaşayıp başka topraklara düşen: neneme ve dedeme. Kurumaya bırakılmış çamaşırlardan yükselen sabun kokusunu, ocağın kenarına çekilmiş tencereden yükselen tarhananın buğusunu içeride bırakarak çıktı. Güneş, geniş ovanın bittiği yerden yükseliyordu. Beton...
Hemşire odadan çıkarken, gece çoktan pencereyi kaplamıştı, ay battaniyemin üzerindeydi. Kapanan kapıda kalakaldım. İlaç kokuları, iniltiler, ahlar ortasındaydım. Uzaktan, caddeden siren sesleri, hiç kesilmeyen alarmlar susmuştu. “Bırak elimi kızım. Eniştesiyim. Galiba şoka girdi.” Alarmlar susalı çok olmuştu, her...
Ejderhanın yıktığı, yaktığı bir şehir. Cadde boyu evler bir var, bir yok. Var olan da yok gibi; bir köşesine, bir balkonuna, bir çatısına ejderhanın yıkıcı, yakıcı soluğu değmiş. Güneşle birlikte ejderha yıktıklarının, yaktıklarının kuytusuna saklanıyor. O saklanınca çocuk sesleri...
Bürodan erken çıkmıştım. İçimde tuhaf, nedensiz bir sıkıntı. Böyle anlarda hep bir şeyler olurdu; hayra yormaya çalıştım. Sekretere yürüyüşe çıktığımı söyledim, dönmeyecektim, arayan olursa bir şeyler uydur dedim. Daha kapıdan adımımı atar atmaz, nerede yaşadığımı hatırladım. Bıraktığım...
Bildim. Babam karların üzerine yüzükoyun uzatıldığında, karın ne kadar dondurucu olduğunu. Kırarmaya başlamış sakalları kara değdiğinde, dudaklarındaki titremeyi. Morarmış dudaklarından çıkan nefesin karları erittiğini. Bir karış tepesinde duran namlunun soğukluğunu, namluya sürülmüş...
Hava sıcak. Camlardan giren rüzgar yüzüme, enseme yalaz olup vuruyor. İvrindi çatırına indikçe Şapçı’nın serinliği arkada kalıyor. Eski traktör lastikleri doldurmuşum kamyonete; yük havaleli. Kamyonet bir sağa yatıyor, bir sola. Bazı taksiler beni görür görmez sağa kaçıyor. Tırsık şeyler diye düşünüyorum,...