Denemeler

  • HASAN AYCIN’DA DARBELERVE 15 TEMMUZ’UN GÖSTERİMİ
    HASAN AYCIN’DA DARBELERVE 15 TEMMUZ’UN GÖSTERİMİ

     

    İnsan dünyaya belirli bir perspektiften bakar. Sahip olduğu bu perspektif onun için anlam-değerin kaynağıdır. Olayları, olguları ve eşyayı sahip olduğu anlam-değerler üzerinden değerlendirir, onları, tanır ve isimlendirir. Böylelikle onları kendi perspektifine göre olması gereken yere yerleştirir. 

    Hasan Aycın’ın çizgileri de her zaman anlam-değer yüklüdür. Çizgilerin anlam-değer yüklü olması sanatçının aynı değerler dizgesine sahip olmasıyla ilgilidir. Başta Allah olmak üzere, âlemle, insanla ve diğer tüm yaratılanlarla ilişkisini bu anlam-değerler üzerinden kurar. Bir anlamda ilişkisini anlam-değerler üzerinden inşa eder. Hasan Aycın için bu anlam-değerlerin kaynağı Kuran ve sünnetin çizdiği bir çerçevedir. Çözümlemeleri, yorumları ve yargıları hep bu çerçeve merkezindedir; çizgileri de bu yargının sonucudur. Çünkü sanatsal ifade nihayetinde sanatçının nesneyi kavrayıp sanatın diline dönüştürüp ifade etmesidir. Nesneyle kurulan ilişki, öncelikle sanatçının bilinciyle bir anlamda ideolojisiyle ilgilidir. Bu bilinç sanatsal formu da zorlar, kırar, büker, böylece kendine uygun biçimi bulmaya çalışır. Bu bağlamda Aycın’ın eşyayla kurduğu ilişki rikkatli, nazik ve özenlidir. Çünkü her şeyi Allah yaratmıştır; dolayısıyla her şey hürmete layıktır. Asıl olan, şeyleri yaratıldığı ilahi takdire uygun olarak kavramak ve aynı uygunluk içinde ifade etmektir. Aksi zulümdür. Bu nedenle onun çizgilerinde bizatihi kötü, çirkin, fesat yoktur. Fıtri İnsanın öfkesi ve zaman zaman şaşkınlığı, insanların bozduğu, tahrip ettiği düzene yöneliktir. Onun derdi, her şeyi ait olduğu bağlama oturtmak ve şeyler arasında kozmik bir ilişki kurmaktır.

    Ama bu kozmik ilişki insanın devreye girmesiyle bozulur. Bu nedenle Aycın’ın çizgilerinde insanın ötekiyle, daha geniş anlamıyla toplumsal olanla buluşması genellikle kriz şeklindedir. İnsan kendi başınayken kurabildiği ilahi bütünlüğü, ahengi toplumsal alanda bulamaz. Çünkü insanın ötekiyle ilişkisi eşit ilişkiler değildir; BEN ve SEN şeklinde simgeselleşen bu ilişkide insanın egosu, zaafları, acziyeti, hırsları vb. devreye girer ve çatışmanın kaynağı olur. İşte bu eşitsiz ilişkide öteki genellikle tahakküm ilişkisi kurar. Buradaki tahakküm, insanlar arası ilişkide olduğu gibi özellikle toplumsal alanda devlet erkine dönüşür. Toplumsal alanı düzenleyen bu erk, ahlaki bir zemin oluşturmaktansa kendi ilkelerini dayatır ve bu dayatma insanla çatışmayı yaratır.

    Hasan Aycın’ın çizgilerinde darbelere ve özellikle 15 Temmuz’a baktığımızda da bu çizdiğimiz genel çerçevenin dışında olmadığını görürüz. Darbe öncelikle kendilerini düzenin sahibi addedenlerin halkla girdikleri çatışmadır; halkın taleplerinin geri püskürtülmesidir. Bu bağlamda Aycın’ın darbe ya da 15 Temmuz gibi konular özel’inde çizerken bile genel, yaygın, bilinen simgeleri kullandığını görürüz. Çünkü çizgilerinin sadece güne, güncele ait olmasını, onunla sınırlı kalmasını istemez. Yaygın bir ifadeyle söylersek, özelden genele, yerelden evrensele doğru genişlemek ister.

    Bu genel yaklaşımdan sonra onun darbeleri ve özellikle 15 Temmuz’u nasıl çizdiğine birkaç örnek üzerinden bakabiliriz.

    Onun buraya aldığım çizgisi ilk albümü olan Bocurgat’tandır. Dolayısıyla 15 Temmuz’la bir ilgisi yoktur. Ama biz bu çizgiyi pekala darbeler bağlamına oturtup ona göre çözümleyebiliriz. Böylesi bir bağlama oturttuğumuzda çizginin mesajı hemen belirmeye başlar: Gücü/erki elinde bulunduranlar, o âna kadar var olan toplumsal sözleşmeleri iptal etmişlerdir. Zaten darbe, hukukun askıya alınmasıdır. Bu yanıyla darbe yapanlar kendilerini her zaman hukukun üstünde görmüştür. Çünkü ellerinde daima silahlı bir güç bulunmuştur; daha doğrusu ülkemizde darbeleri her zaman silahlı güçler yapmıştır. Devlet dediğimiz organizasyonun önemli bir kısmını teşkil eden bu grup, darbeyle diğer kısımları tasfiye ederek gücü tekeline alır. Yasama, yürütme ve yargı artık onun tekelindedir. Bu güç de meşruiyetin kaynağına dönüşür ve var olan toplumsal sözleşmeler iptal edilerek yerlerine yenileri ikame edilmeye başlanır. Bu süreç, devletin tapusunu elinde bulundurduklarını söyleyenlerin, yani devletin gerçek sahibi olduklarını iddia edenlerin gücü elinde tutmalarının meşruiyetini sağlar.

    28 Şubat’ın başaktörlerinden Çevik Bir’in “demokrasiye balans ayarı yapmak” şeklindeki tanımı, bence en güzel darbe tanımıdır. Devletin sahipleri, işlerin yolunda gitmediğine, yani hal ve gidişin onların öngördüğü, çerçevesini çizdiği rotadan çıktığına hükmettikleri anda darbenin gerekçesi hazır demektir. Yapılması gereken, balans ayarını yapıp hal ve gidişine nizamat vermektir. İşte bu noktada bütün toplumsal sözleşmeler askıya alınır. Geriye sadece gücü elinde bulunduranların hukuku kalır.

     

    Hasan Aycın’ın bu çizgisinin tarihi 2009’dur; yani çizginin 15 Temmuz’la bir ilgisi yoktur. Az önce söylediğimiz gibi o, güne dair olanı çizerken de genel simgeler kullanarak çizgisini tarihüstüleştirir.

    Ülkemizde tank askeri gücün en önemli simgesidir. Çocukluğumuzdan itibaren çeşitli vesilelerle gözümüze sokulan bu simge, her zaman askeri gücün göstereni olmuştur. Şehir sokaklarında bayram vesilesiyle görücüye çıkarılan tanklar sayesinde güç/erk, varlığını, hazır ve nazır olduğunu topluma hissettirir. Garip olanı da bu gösterinin iç’e yapılmasıdır; mesajın muhatabı halktır. Halkın bilinçaltına kazınan bu simge sayesinde insanlar gücün karşısında boyun eğmeye, sindirilmeye hazır hale getirilirler.

    Darbelerde de ilk önce öne çıkarılan, gösterilen araç tanktır. Halk tankların sokaklara çıktığını gördüğünde bunun olağanüstü bir hareketlilik olduğuna hükmeder. Örneğin 28 Şubat da Sincan’da sokağa çıkarılan tanklarla simgeleşmiştir.

    Çizgiye daha yakından baktığımızda alabildiğine yalın bir çizgiyle karşı karşıya kaldığımızı görürüz. Çizgide sadece tank ve bir insan vardır. Burada başka unsurlara yer verilmemesi, çizgideki unsurların çok güçlü simgeler olmasıyla ilgilidir. Tank devlete ait gücü temsil ederken, onu durdurmaya çalışan insan da tüm insanları temsil eder.

    Çizgide bir kişinin tankı durduğunuzu görüyoruz. Bu elbette muhaldir. Ama tankı durduran insanın tüm insanlar olduğunu düşünürsek o zaman çizgi bizim için rasyonelleşebilir. Bu yanıyla çizgi bize umut verir; yapabilirsin! Ancak çizginin tek mesajı bu değildir. Dikkat edilirse tankın namlusu eğilmiş, insanı hedefe almaya çalışmaktadır. İşte bu hedef alış aslında birkaç yüzyıldır devlet ve halkın karşı karşıya kalışını gösterir gibidir. Darbelerin her zaman balans ayarı olduğunu söylemiştik. Halk sürekli olarak devletin sahiplerinin kendisine çizdiği kadere karşı koymaya çalışmış ve bu durum çatışmanın kaynağını oluşturmuştur. Ülkemiz siyasi tarihi bu tür çatışmalarla doludur.

    Çizgideki insan tekinin aslında bütün insanları simgelediğini söylemiştik; bu bakımdan namlunun öfkesinin halka yönelmiş olduğuna hükmedebiliriz.

    Buraya aldığımız çizginin tarihi 22. 7. 2016; yani bunun 15 Temmuz çizgisi olduğu açıktır. Darbe girişimi yine tank ve insanlar üzerinden simgeleştirilmiştir. Ancak bir önceki çizgiye göre burada bir tek insan değil, halk vardır. Bu fark aslında 15 Temmuz’la diğer darbeler arasındaki temel ayrımı gösterir. Bir önceki çizgideki ‘yapabilirsin, direnebilirsin’ şeklindeki umuda rağmen, daha önceki darbelerin hiçbirinde halk sokağa çıkmamış, darbeye karşı direnmemiştir. Başına gelene sessizce boyun eğmiştir. Belki de hep diri tutulmaya çalışılan bu umut 15 Temmuz’da karşılık bulmuş ve halk darbeye karşı direnmiştir. Bu direniş karşılığında da tank durdurulmanın ötesinde muhasara altına alınmıştır. Sadece muhasara altına almak da değil, ele geçirilmiştir.

    Tankın devletin gücünü/erkini temsil ettiğini söylemiştik. Burada tankın üzerine dikilen bayrak, halkın ya da milli iradenin, şimdiye kadar hep kendisine karşı çıkan bu güce, tek egemenin kendisi olduğunu hatırlatması şeklinde yorumlayabiliriz. Çizgideki gökyüzü, bizim bu yorumumuzu pekiştirir. Zira Hasan Aycın’ın çizgilerinin geneline bakıldığında gökyüzü bir bütün olarak ‘ilahi uyum’u gösterdiği için her zaman iyiyi, güzeli, doğruyu işaret eder. Bu çizginin gökyüzüyle tamamlanması; gökyüzünün çizgiye bir artalan sunması, çizginin gösterdiği eylemin de bu bakımdan iyi, güzel, doğru olduğu şeklinde yorumlanabilir.

    Bu noktadan sonra tankın namlusunun da boşluğa baktığını söylemek gerekir.

    Bu da bir 15 Temmuz çizgisi değil, ama Aycın’ın genel olarak kötülüğe, çirkinliğe, yanlışlığa her dönemde nasıl baktığını gösteren tipik bir örnektir. Onun çizgilerindeki siyah artalan her zaman kötülüğün, çirkinliğin, yanlışlığın göstereni olmuştur. Gökyüzü nasıl ilahi uyumu gösteriyorsa, siyah artalanda her zaman gökyüzünün temsil ettiklerinin zıddını temsil eder.

    Bir tek el hatta giderek salt işaret parmağına dönüşen insanlar, kötülüğe karşı kenetlenmiş, yekvücut olmuşlardır. Artalanın siyah olmasına bakarak, bu insanların kötülüğe karşı birleştiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanların beyaz olarak çizilmesi de bu yargımızı kuvvetlendirmektedir.

    İnsanların işaret ettikleri kötülüğün, onları sarıp sarmaladığına dikkat etmeliyiz. Kesinlikle bu karanlık yırtılmalı ve aydınlığa çıkılmalıdır. Bu şekilde değerlendirdiğimizde de işaret edilenin aydınlık bir yer, aydınlığa giden yol olduğuna da hükmedebiliriz.

    Ama bu çizgiyle ilgili olarak her halükarda söylenebilecek olan bir şey varsa o da, kötülüğe karşı birleşmek ve onunla mücadele etmek gerektiği mesajını taşıdığıdır.

     

    Karşımızda alabildiğine yalın bir çizgi var: İç içe geçmiş yumruklardan oluşmuş tek bir yumruk. Yumrukların iç içe geçip tek bir yumruk oluşturması dayanışmanın, birlikteliğin meydana getirdiği gücün büyüklüğünü gösterdiğine şüphe yok. Üstelik bu kez yumruğu sarıp sarmalayan bir artalan ya da karşı figür de yok. Dolayısıyla yumruğun neye karşı sıkıldığı belirsiz. Belirgin olan tek yumruğun konturlarıdır. Konturlar o kadar belirgindir ki, o yumruğu güçlü kılan iç içe yumruklar silikleşmiştir. Konturların bu kadar belirgin olmasını, birlikteliğe bir vurgu olarak yorumlayabiliriz. Elbette tekil olarak sıkılan yumruklar da önemlidir. Ancak bunlar birbirleriyle kenetlendiğinde daha anlamlı bir bütün oluşturmaktadırlar.

    Yumruk bilindiği gibi öfke göstergesidir. Aynı zamanda dur ihtarıdır da. Gerekirse kavgaya, mücadeleye hazırdır; ama şimdilik sadece, karşısındaki her neyse onu, kendine yönelmiş bir tehdit olarak gördüğünü ve gelen tehlikeye karşı teyakkuz halinde olduğunu göstermekte, ihtar etmektedir. Teyakkuz ve ihtar hali, yumruğun durağan olarak çizilmesiyle aşikar olur. Çizgi bu yanıyla her kötülüğe karşı gösterilen tepkidir ve bu nedenle zamandan mekandan bağımsızdır. Ancak tarihine baktığımızda bunun 15 Temmuz’dan sonra çizildiğini görebiliriz. Çizildiği tarih, çizgiyi söz konusu darbe girişimiyle ilişkilendirir ve kafamızda somutluk kazanır. Açıkça bunun 15 Temmuz darbe girişimine karşı halkın direnişi şeklinde yorumlayabiliriz. Ancak bu yorumumuz, çizginin zaman ve mekan üstü çağrışımlarını yine de gölgelemez.

     

    Şimdi 15 Temmuz’dan bir gün sonra, yani, sıcağı sıcağına çizilmiş bir çizgiyle karşı karşıyayız. Şimdiye kadar farklı çizgilerde gördüğümüz figürler burada bir aradadır. Birliktelik, dur ihtarı, tank namluları, uçaktan atılan bombalar ve karanlıklar içinde bir artalan…

    Çizginin mesajı alabildiğine açıktır: halk bir olup kendi değer-anlam dünyasına yönelmiş bir darbe girişimine dur demiştir.

    Belki de bu çizgi hakkında fazladan olarak söylenecek olan, elin bir yandan darbeye dur derken, diğer yandan da karanlıkları yırtıp aydınlığa yol açtığıdır. Elin hamlesine bakarak, yani karanlık içerisinde yol aldığına bakarak, darbeye karşı mesafe kat ettiğini, onu gerilettiğini de söyleyebiliriz.

     

     

     

    Hasan Aycın’ın ilk dönem çalışmalarından olan bu çizgi, insanın karanlıklarla mücadele edip aydınlığa yer/yol açmasına güzel bir örnektir.

    Karanlık, zulüm her yanı kaplamıştır. Ama insan varsa umut da vardır. Burada da tek bir insan vardır, ama bu insan tanka karşı tek başına direnen insanla özdeştir; yani bütün insanlığı temsil etmektedir. Şöyle de diyebiliriz; onun temsil ettikleri insana, insanlığa ait anlam-değerlerdir.

    Çizgide açıkça görüleceği üzere, insanın karanlıkta açtığı yolun güzelliği gökyüzü ile simgeleştirilir. Bir anlamda karanlıklardan sıyrıldıkça onun zıddı olan aydınlık yerini almaktadır. Bu aydınlık, sadece güneş ışıklarının pırıltısından ibaret değildir. Bulutlar ve kuşlarla gökyüzünün tamamına gönderme yapılır. Daha önce de söylediğimiz gibi gökyüzü, Aycın’ın çizgilerinde ilahi uyumu ve bütün iyilikleri, güzellikleri temsil eder. Ancak aydınlığın hakim olabilmesi için çaba gösterilmesi gerektiği, çizgideki insanın terlerinde belirginleştirilir. Çünkü kötülük saridir, hemen yayılır; iyiliğin yayılması hakim olabilmesi için mücadele etmek, uğrunda zorlu bir yola çıkmayı göze alabilmekle ilgilidir.

       

     

    15 Temmuz’la ilgili bu çizgi hüküm bildirir. Tankın namlusundan halka karşı uzanan elin işaret parmağı kesilmiştir. Halk arasındaki deyimle; şeriatın kestiği parmak acımaz. Burada hüküm veren ve infaz eden, tankın namlusundan uzanan el neye/kime karşı uzandıysa odur.

    Bir anlamda darbe engellenmiş, hakkında hüküm verilmiş ve infaz edilmiştir.

     

     

    Son çizgimiz de 15 Temmuz sonrasıyla ilgilidir. Bir önceki çizgide hükmün verilip infaz edildiğini söylemiştik. Seçtiğimiz bu çizgi bir anlamda barış, esenlik ve selamla ilgilidir.

    Gökyüzünü kesen kavis yeryüzünü gösterir. İnsanların birlikte oluşu maddi bir zemindedir şimdi. İşaretparmağının bu şekilde gösterilmesi Tevhid’i simgeler. Buradaki tevhid vurgusu iki kere anlamlıdır. Öncelikle insanların bir araya gelişini ve onun meydana getirdiği gücü/umudu gösterir. Sonrasında da İslam’ın tevhidi vurgusu öne çıkar. Bu vurgu, az önce değindiğimiz gibi barışın, esenliğin, yani selamın gösterenidir.

    Yumruk yeryüzünden göğe doğru yükselir. Bu yükseliş, göğe ait bütün çağrışımlara açıktır. Hatta bu kez karanlık, gece olarak çizgiye girer. Karanlığın, çizgiye gece olarak girmesiyle anlam değiştirir. Bu kez kötülüğü değil, tersine gökyüzünün tüm iyi, güzel çağrışımlarını destekler.

    Görüleceği üzere gökyüzü hem gece hem de gündüz olarak bir arada verilmiştir. Bu beraberlik, iyiliğin, güzelliğin pekiştirilmesi anlamına gelir. Dahası ayın etrafındaki yıldızlar, onun çizgisinde her zaman çehar-yar-ı güzin’i simgeler. Hatta bu çizgide parlak yıldızların çokluğuna bakarak, bunların Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den itibaren bütün müminlere doğru genişlediğine hükmedebiliriz.